Batı Trakya‘da, İskeçe’nin dağ köylerinde yaşayan Türk kadınları, Osmanlı döneminden kalma birbirinden renkli kıyafetleri günlük hayatlarında kullanarak yaşatmaya çalışıyor.
Anadolu Ajansının (AA) temmuz ayı için hazırladığı “Batı Trakya ve Selanik’teki Osmanlı eserleri” dosya haberi çerçevesinde hazırlanan bu bölümde, Osmanlı’dan kalma gelenekleri yansıtan yöresel kıyafetlerin Batı Trakya’da bugüne kadar nasıl yaşatıldığı ele alınıyor.
Osmanlı döneminden miras kalan yöresel kıyafetlerin unutulmaması için bölgedeki kadınlar, Batı Trakya’ya ait kıyafet geleneğini hala sürdürüyor.
Kültürlerini, gelecek nesillere aktarmak ve sürdürmek için çaba sarf eden İskeçe’nin dağ köylerinde yaşayan Türk kadınlarının geçmişten izler taşıyan özel günlerde giydiği kıyafetleri geleneksel yöntemlerle üretiliyor.
İskeçe’ye yaklaşık 30-40 kilometre uzaklıkta bulunan Dolaphan, Mustafçova ve Agnila, geleneksel kıyafetlerin yaşatılmaya çalışıldığı köyler arasında yer alıyor.
Kadınların günlük yaşamlarının yanı sıra düğün, bayram, cenaze veya yas gibi özel günlerde de giydiği geleneksel kıyafetler, bölgeyi ziyaret edenlerin ilgisini çekiyor.
Bayram, düğün, mevlit veya hatim törenlerinin yapıldığı özel günlerde, daha renkli kıyafetler tercih edilirken; cenaze ve yas dönemlerinde ise daha sade kıyafetler kullanılıyor.
İşlemelerine göre, giyen kişinin maddi ve medeni durumunu ortaya koyan birbirinden farklı ve renkli kıyafetler, bugün de bazı köylerde bölge kadınları ve genç kızlar tarafından geleneksel yöntemlerle yapılıyor.
Kendilerine miras bırakılan kültürel özelliklerini korumaya çalışan Türk kadınları, değişen yaşam tarzına bağlı olarak gençlerde değişiklik göstermeye başlasa da kendilerine özgü giyim tarzlarını yeni nesillere aktarmaya çalışıyor.
“Bir kişinin dış görünüşünden hangi köyden olduğunu anlayabiliyorsunuz”
İskeçe Türk Birliğine (İTB) bağlı dikiş nakış kursunda eğitmenlik yapan Gülser Homko, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kültürlerini yaşatmak istediklerini belirterek, kıyafetlerin her birinin el emeği göz nuru olduğunu söyledi.
Kıyafetleri dikmenin maliyetinin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Homko, dikiş işleminin bir aydan fazla sürebileceğini dile getirdi.
Homko, kadınların günlük yaşamlarının yanı sıra düğün, bayram, cenaze veya yas gibi özel günlerde de giydiği geleneksel kıyafetlerin köyden köye farklılık gösterebileceğine işaret ederek, “Bir kişinin dış görünüşünden onun hangi köyden olduğunu veya yas tutup tutmadığını veya mutlu olup olmadığını anlayabiliyorsunuz.” dedi.
Ergenlik dönemindeki kız çocuklarının bulunduğu bölgeye göre çiçekli eşarplar, kahverengi, mor ve mavi elbise giydiğini belirten Homko, evlilik çağına gelmiş kızların da üzerine saflığı simgeleyen beyaz örtülü kırmızı eşarp giydiğini söyledi.
Homko, cenaze törenlerinde de takı olmamak şartıyla renkli elbise giyilebileceğini anlatarak, “Kendilerini kısaca elbiseleriyle ifade edebilen bir toplumdan bahsediyoruz.” dedi.
“Osmanlı döneminde kullanılan desenlerle birebir uyuşmakta”
Dikiş nakış eğitmeni Şerife Mustafaoğlu da bu bölgedeki kıyafetlerde kullanılan motiflerin, Osmanlı döneminde kullanılan motiflerle aynı olduğuna dikkat çekerek, “Kadınların elbiselerinde bulunan desenler, Osmanlı döneminde kullanılan desenlerle birebir uyuşmakta.” dedi.
Kıyafetlerin, çok zor ve uzun süren bir çalışma sonucu ortaya çıktığını vurgulayan Mustafaoğlu, ufak bir detayın bile önemli olduğunu söyledi.
Mustafçova köyünden Tülay Kabza da günlük yaşamda genç yaşlı çok sayıda kişinin yöresel kıyafetler giydiğini belirterek, “Yeni nesiller de umarım yöresel kıyafetlerimizi yaşatmaya devam eder.” ifadesini kullandı.